Akdeniz ülkeleri birliği; 13 yıl önce AB özellikle Fransa önderliğinde ortaya çıkan Birlik Projesi ile Akdeniz’in iki yanında (Kuzey Afrika ile Avrupa arasında) güçlü ekonomik ve sosyal ilişkiler sağlanması hedeflenmiştir.

AB üyesi olmaya dış politikasının vazgeçilmezi gibi gören Türkiye’nin bu Birliğe girmesini özellikle Fransa çok istemekte. O kadar ki Fransa Başkanı Sarkozy Türkiye’yi 3 defa davet etti, 3 defa da özel temsilci gönderdi. Türkiye bu gelişme üzerine “Akdeniz ülkeleri içinde Türkiye’nin her bakımdan ÖZEL ÜLKE (yani dünyanın küresel aktör adaylarından olduğunu, gelişmişlik seviyesi de dikkate alındığında herhangi bir ülke ile eşit OLAMAYACAĞINI” söyledi. Fransa bunun DOĞRU ve Türkiye’nin bu görüşünde HAKLI olduğunu KABUL ETTİ.

Tabii burada kendiliğinden şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Türkiye AB’ye alınmak yerine 2. sınıf statüye İNDİRİLİP AB’ye ALINMAMAYA MI ÇALIŞILIYOR? Bu soruya Evet veya Hayır diye cevap verilebilir. Cevap Türkiye’nin AB politikası düşünülürse “HAYIR”dır. Fransa ile Almanya açısından bakarsak BELKİ veya EVET diye düşünülebilir.

Sonuçta şu gerçeği ise unutmamalıyız değişik konulardaki güçleri ve ABD’ye karşı güçlü AB hedefi gerekçesi dikkate alınırsa Türkiye, Akdeniz Ülkeleri Birliği’nin (2009’da bütün engellemelere rağmen birlik oluşacak) güçlü, lider ülkelerinden birisidir ve Türkiye’nin KÜRESEL AKTÖRLÜK iddiasında elini ÇOK GÜÇLENDİRECEKTİR.

— KÜRESEL AKTÖR OLMAYA ÇALIŞAN TÜRKİYE neler yaptı? Hangi ENGELLERLE karşılaştı (veya) KARŞILAŞACAK?

Ülkemiz neredeyse her gün değişen gündemi, enerjisini hep boşa harcıyor hissi veren politik çekişmeleri, demokrasinin HENÜZ oturmamış olması, jakobenci laik anlayışı, ekonomik ve mali disiplinini tam oturtamaması, sürekli bir şeylerle uğraştırılması (1950’lerden itibaren; Ermeni Sorunu, Türk-Yunan Mücadelesi, Kıbrıs Barış Harekâtı, 1972 – 1980 sağ – sol çatışmaları, PKK terörü, şimdi el-Kaide, arada Suriye, Bulgaristan, İran, Ermenistan’la problemler) gibi ciddi sorunlarla uğraşmasına rağmen, Türkiye GÜZEL ŞEYLERİ’Nİ gerçekleştirmeyi başardı. Çünkü genetik şifresi, binlerce yıllık kültürü, İslam’ın Emevi anlayışını değil HOŞGÖRÜ kısmını alması, büyük devletler kurma geleneği, Osmanlı Mirası gibi herkesin kıskanacağı DEĞERLERE SAHİP. Bu nedenlerle ne tür sorunlarla uğraşırsak uğraşalım İŞLER SANKİ KENDİLİĞİNDEN YÜRÜYOR. Ve bu yürüyüşü kimse engelleyemiyor. Çünkü binlerce yıllık GEÇMİŞE ve KÜLTÜRE sahip.

Türkiye 1987’lerde Küresel Aktörlük hazırlıklarına başladı ve 2009’da çok yol aldı. Hazırlıklarını yaparken de hem dış politika da, hem TSK uygulamalarında (ASELSAN, TAİ, TUSAŞ, HAVELSAN, MASK politikaları) hem de AVRASYA, Rusya Federasyonu ve komşuları ile ilişkilerinde daha önce İran, Irak, Suriye, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ile sürekli “düşman ülke” anlayışında iken şimdi ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi ve dostluk anlayışı getirildi ve Rusya Federasyonu ile bu anlayış doğrultusunda ilişkiler daha da geliştirildi. Türki Devletlerle Ağabey -Kardeşlik değil, eşitlik kavrayışı uygulandı.

Ayrıca Şangay Sözleşmesi ile Çin ve Rusya Federasyonu, Hindistan’la ilişkilerini daha da geliştirecek. Türkiye’nin bağlarını gevşetmesini engellemek isteyen ABD gözlemci olarak katılımı İSTEMESE de bunu engelleyemeyecektir. (İşte R.T. Erdoğan’dan ABD’nin kurtulmak istemesinin en önemli birinci nedeni bu. İkincisi İran’la yapılan doğal gaz rafineri anlaşması, üçüncüsü ise ona İTAAT ETMEMESİ, bunu da açıkça göstermesi. Propaganda edilenin aksi)

Afrika’da açılacak on üç yeni büyükelçilik, Afrika’ya yılda ortalama yapılan gıda, nakit, ilaç vb yardımın yıllık değeri 2,5 milyar dolardır. (15.07.2008, saat: 11.45. ALİ BABACAN, Büyükelçiler Konferansı) Türkiye’nin Akdeniz Ülkeleri Birliği ile Kuzey Afrika’da 15 büyükelçisi ve 2,5 milyar dolarlık yardımlar, oradaki Türk Okulları ile bu bölgede artan ve artacak etkisi elbette Fransa, İngiltere ve İtalya’yı rahatsız edecektir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti artık uluslar arası don ör olmak üzeredir.

Akdeniz Boru Hattı, İsrail – Suriye Görüşmeleri’ni başlatması, ABD – İran Görüşmeleri’ni organize etmesi ve yumuşamayı sağlaması Türkiye Cumhuriyeti’nin artık dünya aktörlerinden birisi olduğunu gösterir.