ABD önce Turuncu devrim, Gül devrimi gibi adların verildiği Rusya Federasyonu’nun komşuları içinde etkili olmak istedi.

Peşinden “Arap Baharı” diye Mısır, Tunus, Libya ‘da yönetimleri değiştirdi şimdi de Suriye’de Beşir Esad’ı devirmeye çalışıyor. Mısır’da Hüsnü Mübarek ‘’ diktatörlüğü yerine “askeri diktatörlük” geldi. Tunus İki’ye bölündü: Kuzey Tunus, Güney Tunus ve birbirleri ile savaş halindeler( madem savaşacaklardı niçin bölündüler!!!).  Libya zaten kabile devleti id şimdi onu da kaybettiler. Libya insanının eğitim ve kalkınması için çok önemli işler yapan Muammer Kaddafi’yi Libyalılar çok arayacaklar. Çünkü tam bir kaosun içindeler.

İspanya ve Türkiye başbakanlarının ‘’ eş başkanlıklarını’’ yaptıklar Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)  ABD tarafından büyütülerek Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ne (GOP) dönüştürüldü. ABD’nin hedefi Kuzey Afrika’dan Rusya Federasyonu’na kadar güç alanını genişletip; İran ve Rusya Federasyonu’nu kuşatmak, doğal gaz ve petrol kaynaklarını denetimine almak.

ABD eski dış işleri bakanı Condoleezza Rice 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post Gazetesi’ne yazdığı ve Türkiye’deki basında da yer alan  ‘’ Ortadoğu’yu Dönüştürmek’’ isimli makalesinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 22 ( yirmi iki) ülkenin sınırlarının, rejimlerinin değiştirilebileceğini yazmıştı. Bun yazıya göre ABD Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) ile;

  1. Gelecekte kendisine muhtemel rakiplerini yok etmek.
  2. Ortadoğu’daki petrol ve doğalgaz kaynaklarını kontrol etmek.
  3. İsrail’in güvenliğini sağlamak HEDEFİNDEDİR.

    GOP’U GERÇEKLEŞTİRİRKEN  -uyduruk ve ahlaksız- ‘’ İslami Terör’’  kavramını kullanacak.

ABD, İslami terör diye bir kavramı uydurup ( silah sanayisi için düşman gerekiyordu, bu düşman İslam dünyası seçildi) kullanırken ‘’Ilımlı İslam’’ diye yeni bir söylem ortaya attı. Böyle bir ayırım öncelikle İslam alemine hakaret olduğu gibi siyasi ve ideolojik olarak yanlıştır.’’ Kaos’tan Gelen Güç Stratejisi’’ni uygulayan ABD için doğruluk, yanlışlık veya ahlak çok önemli değildir.

Ilımlı İslam söylemini ortaya attığında – ki bunun anlamı Amerikan  İslam’ı demektir- mikro dinciliğin ve mikro milliyetçiliğin desteklenmesi gerektiğini biliyordu. Bu nedenle Irak, Libya şimdi Suriye gibi ülkeleri – hedeflerine ulaşmak için- potansiyel düşman olarak gördü ve ‘’ gerekli operasyonları’’ başlattı.

Bu arada esasları Huntington tarafından hazırlanan programla Türkiye’nin ağır-aksakta olsa giden demokratik uygulamaları, sürekli tartışma nedeni olsa da var olan laiklik anlayışı ve laik rejimden uzaklaşıp,  Ilımlı İslam’a doğru yönlendirilmesi sivil toplum kuruluşları denilen fakat büyük çoğunluğu ABD ve AB tarafından finanse edilen kurumlar kullanılarak başarıyla uygulandı.                  ( Türkiye’de faaliyet gösteren bu kuruluşlar ve finans kaynakları ile ilgili olarak Mustafa YILDIRIM: Sivil Örümceğin Ağında)

’Uygarlık Çatışması’’ isimli kitabıyla bilinen ABD’li Prof. Samuel  P. Huntington’a göre ‘’ Uygarlık merkezi Batı’dır. Tek güç merkezi Batı olmalıdır. Bunu gerçekleştirmek için her şey yapılmalıdır. Doğu kontrol altında tutulmalıdır.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı kazanıp emperyalistlere karşı sömürülen uluslar için ‘’ model’’ dir, tehlikelidir. Üstelik laik ve demokratik bir devletin temellerini atmıştır. Oysa bu kavramlar ve güç Batı’ya aittir. Atatürk emperyalistler için tehlikeli bir kişiliktir.  ( Bu durumda UNUTTURULMALI, başarılamazsa imajı sürekli zarar görmelidir  (  Hatırlarsanız bu kitaptan sonra birdenbire Atatürk’ün olumsuz anlamda eleştirildiği söylemler başlayıverdi Türkiye’de. Hatta AB daha  ileri gidip Atatürk’le ilgili söylem ve eserlerin, törenlerin çok fazla olduğunu bunların azaltılması gerektiğini bildiren bir tavsiye (!) de bulunmuştu).

BOP eş bakanı olan Recep Tayyip Erdoğan Mısır, Tunus ve Libya gezilerinde şöyle demişti: ‘’ Bizler aynı bedenin ve aynı ruhun unsurlarıyız’’. Arap Baharı’’ denilen fakat bahar getirmeyen olayların yaşandığı bu üç ülke ile ilgili böyle söylerken Arap Baharı’nı özellikle Soros’un katkıları ile örgütlediği artık açıkça bilinen ABD’nin, Kendi arkasındaki desteği çok açıktır.

Artık herkesin farkında olduğu gibi; ABD, İslam alemi için Türkiye’nin Ilımlı İslam’’ rejimini model olarak sunuyor. Bu arada Türkiye’nin siyasi,  ekonomik özellikle askeri olarak yanında yer almasını istiyor  ( 11 Mayıs 2012 tarihinde ABD genelkurmay yetkilileri Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’le Ortadoğu ile ilgili ‘’ geniş bir ufuk turu’’ yaptıklarını açıkladılar. Ne(ler) konuşuldu, tahmin etmek güç değil).  Demokratik ve laik Türkiye modelini halkının çoğunluğu Müslüman olan devletlere model olarak göstermek Türkiye için gurur kaynağıdır.

ANCAK;

  1. Laik, demokratik anlayış yerine ABD’nin ‘’rol olarak seçtiği’’ Ilımlı İslam diye adlandırılan ideoloji Türkiye’yi nereye götürür? ( F. Gülen’in ‘’ dinlerin diyaloğu, hoşgörü’’ söylemlerinde nereden esinlendiğinin ipuçları var sanki…)
  2. Türkiye ( ve elbette Ülkemizi yönetenler) , ABD’nin önerdiği ( dayattığı) Ilımlı İslam rolünü oynamaya mecbur mu??
  3. Kökü dışarıda olan ve Bizi çok da ilgilendirmeyen ‘’ reçeteler’’ ( roller) Türkiye’nin yararına mıdır?
  4. Suriye sorunu ilk defa patlak verdiğinde Ahmet Davutoğlu ‘’ Suriye konusunda taraf olmak zorundayız’’ deyince ‘’ Niçin?’’ diye sorulmuştu. Dış İşleri Bakanı ( Davutoğlu) ‘’   bu kadar söylüyorum, anlatamıyorum. Çünkü taraf olmak zorundayız’’ şekline ÇOK AÇIKLAYICI (!) YANITLAMIŞTI.  Bir siyasetçi ( bakan) böyle bir açıklama yapar mı?
  5. Ilımlı İslam rolü ile halkının çoğunluğu Müslüman devletlere örnek olsun diye ağır- aksak, bazen sorunlu bile gelişse ‘’ Laik ve demokratik rejimimiz’’  ŞERİAT DEMOKRASİSİNE DÖNÜŞEBİLİR Mİ??
  6. Beşinci maddeye göre düşünürsek; hangi şeriatın demokrasisi? Türkiye’de Üç Müslüman yapısı var: Sünni toplum, Alevi toplum, Şii toplum. Hangi toplumun şeriatı? Ayrıca bu üç yapının alt grupları unutulmamalı.

ŞİMDİ SURİYE’YE GİDELİM

12 Eylül askeri darbesi hükümetinin başbakanı Bülent Ulusu, Turgut Özal, Süleyman Demirel’in başbakanlıklarını yaptıkları hükümetleri döneminde Türkiye, Batı’nın Ortadoğu politikalarının yanında yer almıştır. Fakat Necmettin Erbakan’ın başbakan olduğu REFAHYOL, Bülent Ecevit’in başbakanı olduğu ANASOL-D, Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde Batı’nın yanında yer alışlar ‘’ aksadı’’(!)  ( Bu dönemlerde Türkiye’nin sürekli politik, mali, ekonomik krizler içinde niçin olduğunun yanıtı belki burada aranmalıdır).

     AKP ile birlikte 2003 YILINDAN İTİBAREN Batı’ya ve politikalarına TAM DESTEK yeniden başlamıştır. Arada sadeceMart 2003’teki TBMM’de ABD tezkeresinin reddi istisnadır ki, bunu da Zamanın Hükümeti sonradan telafi etmiştir..Bugünde Suriye’nin ‘’Arap Baharı’’nda işbirliği en üst seviyede sürmektedir. Üstelik bu defa ÖN SAFTA ANKARA.

  • Suriye’de ABD tarafından planlanan ve hazırlanan iç savaş yaşanıyor.
  • Türkiye, sınırlarında yerleşim yerleri kurdu.
  • BM’ye rağmen Suriye’ye dış müdahale olasılığı yüksek.
  • Ancak bu sefer ÇOK ÖNEMLİ BİR FARK VAR: ABD daha önce yaptığı gibi ‘’Kendi askeri ile’’ müdahale etmek istemiyor. Bu durumda  Gen. Kur. Baş. Necdet Özel’le Amerikalı askerlerin yaptıklarını açıkladıkları ‘’ ufuk turu’’ daha anlamlı duruma geliyor. İngiltere ve Fransa’da kendi askerlerini kullanmıyor. Çünkü Irak ve Afganistan’daki kayıplar nedeni ile bu ülkelerin toplumlarında büyük tepkiler var.  Yeni anlayış; bir bölgede sorun varsa ‘’ ya en yakın müttefik veya o bölgedeki yandaşlarının sıcak savaşa sürülmesi.  Suriye ile ilgili en yakın müttefik kim? Türkiye ( Hiç ilgisi yok fakat son cümleyi yazdığım anda müthiş bir tesadüf fark ettim; ilginçliğe bakın Ergenekon, Sarı Kız, Ay Işığı gibi adlarla anılan davalarda tutuklanan bütün generaller ve gazeteciler,  ARTIK İSİMLERİ UNUTTURULAN Emin Gürses ve diğer bilim insanlarının tamamı ANTİAMERİKANCI ve ULUSALCI… ). (Holizm Anlayışı).
  • Suriye’nin İki belki Üç’e bölünme ihtimali yüksektir.

İŞTE TÜRKİYE AÇISINDAN ASIL SARMAL BURADA BAŞLIYOR

*Suriye İki veya Üç’e bölünürse Kuzey Irak Kürt Federe Yönetimi ile Suriye Kürtleri’nin bağları nereye kadar gider?

*Başından beri Beşir Esad’ın yanında yer alan İran’ın Suriye’deki Şiilerle ilişkileri nasıl olur?

ABD ( tabii İngiltere ve Fransa), Beşir Esad’ın yıkılması konusunda kararlı gözüküyor. Türkiye, halkı ile değil, Beşir Esad’la problemi olduğunu Başbakan’ın ağzından söylüyor           ( aslında bu konuda Türkiye’nin tavrında  ‘’ ilginç değişmeler var. Daha bir yıl önce birbirlerine ‘’ Kardeşim demekte idi iki başbakan. Sınırlar neredeyse kaldırılmış, Suriye’deki pkk terör örgütü üyeleri tutuklanıp, cezalandırılmışlardı. . Sonra aniden bize anlatılmayan bu nedenle bilemediğimiz gerekçelerle  B. Esad, ESED OLUVERDİ.. ) .

05 Ekim 2011 tarihinde yazdığım ‘’ Suriye’de Demokrasi Dayatılırken’’ ve 07 Şubat 2012’de yazdığım ‘’ Suriye’de İç Savaş Başlıyor’’ isimli yazılarda değindiğim gibi Suriye İki veya Üç’e bölünürse SONUÇLARI ŞUNLAR OLUR:

* ABD ve AB, Beşir Esad’ı devirip kontrolu ellerine alırlar. Böylece İran ve Rusya Federasyonu’nun Suriye ile bağlantıları kopartılır.

* Suriye Kürtleri ile Kuzey Irak Kürtleri iş birliği – belki birleşme- mutlaka yaparlar. Böylece Kuzey Irak’ın Akdeniz’e ulaşması sağlanır.

* Suriye’nin bölünmesi ve Kuzey Irak Kürtleri ile Suriye Kürtlerinin iş birliği sonucunda;       Türkiye – Suriye ve İsrail – Suriye sınırları değişir ( 07 Ağustos 2003 tarihli C. RİCE’nin makalesini hatırlayalım).

* Uzun süredir Türkiye gündeminde tutulan İki konu bulunmakta:

 1- Başkanlık Sistemi. Kenan Evren ( daha sonra ‘’ dediklerinin yanlış anlaşıldığını’’ iddia etti), Turgut Özal, Süleyman Demirel ( daha sonra ısrarından vazgeçti ancak gerekçesini açıklamadı ), Tayyip Erdoğan sürekli bu konunun üzerinde çalıştılar.

2Üniter Yapı Yerine Yerinden Yönetim ( adem-i merkeziyetçilik). Daha açık ifadesi ile Federalcilik veya Eyalet sistemi.

Türkiye şu anda taslağını hazırlamaya başladığı Yeni Anayasa ile  ‘’Türk kavramı yerine ‘’ ‘’Türkiyelilik’’ ifadesi kullanır ve yeni bir millet tanımı düzenlemesi yazarsa, Resmi Dil Türkçe’nin yanına ilave yaparsa ve yerel yönetimlerin ‘’ güçlendirilmesine yönelik’’  hükümler koyarsa Türkiye’nin yönetiminde gidiş istikameti, eyaletler şeklindeki yönetim biçimidir anlamına gelir.

Böyle bir sürecin yaşanması durumunda ‘’ özerklik isteyen’’  ( yerel yönetimler) Kürtler Suriye ve Kuzey Irak Kürtleri ile iş birliği yaparsa hatta birleşme kararı alırsa ne olur? ( Tekrar C. RİCE’nin makalesini hatırlayalım.)

Bu görüşe ‘’ komplo teorisi’’ diyebilirsiniz. Fakat BDP’li milletvekillerinin ‘’ düzenli aralıklarla’’ niçin ABD’ye gittiğini sorgulayın. Geçmişte 36. Paraleldeki Çekiç Güç’ün terör örgütü pkk’ya helikopterlerle lojistik yardımlar yaptıklarını hatırlayın.  Ilımlı İslam, Arap Baharı, BOP ve GOP’u ABD’nin planlayıp uygulamaya soktuğunu değerlendirin (Sosyalist ideolojiyi benimsediğini açıklayan ve ABD emperyalizmine karşı olduğunu söyleyen BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder,  BDP – ABD flörtü ve Amerikan askerlerinin terör örgütüne lojistik desteği ile ilgili konularda ne düşünüyor acaba?  Sosyalist ideolojiyi benimsediğine göre Partisinin emperyalist ABD ile flörtü konusunda kişisel değerlendirmesi nedir? Şimdi de sosyalist mi? Bu sorular Ertuğrul Kürkçü’yede sorulmalıdır elbette).

İran, Rusya Federasyonu ve Çin –olasılık dediğimiz- sonuçları gördükleri için Suriye konusunda tutumlarını değiştirdiler.

  • Rusya ve İran’ın Akdeniz hattı Suriye’dir.
  • İran her anlamda Beşir Esad’a destek vermektedir.
  • Kuzey Irak petrollerini Hayfa ve Trablus’a ulaştıran iki boru hattının bulunduğu coğrafyayı Suriye kontrol etmektedir.
  • Suriye bu iki boru hattının denetimini kaybederse Kuzey Irak petrolleri Türkiye’ye gerek kalmadan Akdeniz’e ulaşır. Kuzey Iraklıların Türkiye’ye bağımlılığı sona erer ve Kuzey Irak federe yönetimi kimseye ihtiyacı olmadan ‘’ denizler yoluyla dünyanın her yerine gider. Yani sembolik olarak dünya devleti olurlar ( M. Kemal Atatürk denizler yoluyla dünyanın her yerine gitmenin mümkün olduğunun bildiği için ‘’ hakimiyet denizlerdedir’’ demişti, her ne kadar Hava’cılar değiştirse bile).
  • Türkiye’ye bağımlılığı biten Kuzey Irak petrol geliri ile kalkınmasını – Türkiye’ye hiç ihtiyacı kalmadan- finanse eder.
  • Mesut Barzani her zaman şöyle konuşmuştur: ‘’ Şu anda bağımsızlık için koşullar uygun değil’’. Bunu söylerken haklıydı ve gerçekçi idi. Akdeniz’e ulaşan Kuzey Irak için bağımsızlık koşulları oluşmuş demektir. Türkiye, Suriye Kürtleri de Kuzey Irak’ı destekleyecekler belki katılacaklardır.
  • Suriye tehdidinin bitmesi 1948 yılından bu yana geleneksel düşmanı İsrail’in güvenliğini artırır.
  • Suriye’de Arap Baharı adı ile etnik ve inanç farklılıkları öne çıkarılmıştır ( benzer politika Türkiye’de uzun süredir sistemli olarak uygulanmaktadır. Sürekli Türkiye’nin kültürel zenginlikleri ve farklılıkları işlenmektedir. Adına Sivil Toplum Kuruluşları (STK) denilen ve AB ile ABD tarafından finanse edilen kuruluşlar ile AB’nin Milli Eğitim Bakanlığı’nda finansal destek verdiği BÜTÜN PROJELERDE Türkiye’deki farklılıklar öne çıkarılmakta ancak Ulusal Bütünlük ve Birlik’le ilgili projelere AB destek vermemektedir. Yani BA, Türkiye ÜZERİNDE uzun vadeli ve planlı çalışmakta).
  • Suriye’nin ele geçirilmesi ile ( daha önce Arap Baharı ile ‘’ temizlik’’  yapılmıştı)Akdeniz; ABD ve AB’nin ‘’ göl’’ü olur. Ortadoğu’nun petrol ve doğalgazı tamamen denetime alınır.

Yukarıda sıraladığımız gerekçelerle Rusya Federasyonu Ortadoğu’daki SON KALESİ’ni KAYBEDEMEZ, Çin ve İran’ı da yanına alır.

     Türkiye’nin

  1. Erbakan, T. Çiller, M. Yılmaz, B. Ecevit Hükümetleri dönemlerinde ABD ile ilişkileri sorunlu olmuştur.

        Ancak T. Özal döneminde olduğu gibi AKP hükümetlerinde Türkiye, ABD ve AB’nin Orta doğu politikalarına tam destek vermektedir.  Tunus, Mısır, Libya, Suriye meselelerinde tam destek vermekte, tam işbirliği yapmaktadır.

Türkiye’nin ‘’ sorunlu’’ komşuları ile sınır uzunlukları şöyledir: Irak – 605 km. ,  İsrail – 76 km. , İran – 454 km. , Suriye – 877 km.

Türkiye’nin iç-içe yaşadığı Suriye ile problemleri ekonomik, mali, kültürel, siyasi sıkıntılar yaşatacaktır ve elbette büyük bedeller ödenecektir. Üstelik İran, Rusya Federasyonu ve Çin’le ilişkiler OLUMSUZ ETKİLENECEKTİR. Kısaca T. Özal’ın dediği gibi ‘’ Bir koyup, Üç alma’’ kesinlikle yok. Belki tersi mümkündür…

TÜRKİYE’NİN SURİYE’YE OLASI MÜDAHELESİNİN RİSKLERİ

ÖNCE SORU(YORUM):

*Arap Baharı, Ilımlı İslam, BOP, GOP,  ABD projeleri olduğuna göre Türkiye, Suriye’ye niçin müdahale etsin?

* Selçuklulardan bu yana yaşadığımız,  Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasından bu yana   yani 1936 tarihinden itibaren sadece 76 yıldır ( daha önce Suriye Türklerin egemenliğindeydi)  komşu olduğumuz Suriye’ye karşı ABD projeleri için destek vermeye mecbur muyuz?

*  Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ‘’ Suriye konusunda aktif dış politikaya mecburuz’’ diyor. Bunun anlamı ‘’ gerek görüldüğünde müdahale ederiz demektir. ‘’ Niçin? ‘’ diye sorulduğunda ‘’  Söylüyorum, söylüyorum, anlamıyorsunuz. Çünkü mecburuz’’ diyor. Bir bakan böyle bir açıklama – normal koşullarda- yapmayacağına göre ‘’ Stratejik Derinliği’’ ile daha açık ve anlaşılır olarak ANLAT(A)MAZ MI?

* Suriye’ye müdahale OLURSA ve bu devlet İki veya Üç’e bölünürse Türkiye ciddi sıkıntılar yaşayacak. Yani HİÇ ÇIKARI YOK. O zaman Türkiye niçin bu kadar aktif?

RİSKLER

 Türkiye’nin silahlı müdahalesi (  şu anda ABD veya Türkiye en azından şimdilik bunu İSTEMİYOR) BÖLGEDEKİ BÜTÜN DENGELERİ BOZAR. İran ve Rusya Federasyonu ile ciddi problemlere neden olur.

  1. Batı ‘’ kendi askeri ile müdahale’’ye karşı. Türkiye sürekli öne itekleniyor. ABD çıkarları için Türk askerinin Suriye’de işi ne ( tekrarlıyorum; şimdilik bunu Türkiye ve ABD istemiyor. Ancak müdahale olursa ) ?
  2. Suriye’nin İki veya Üç’e bölünmesi durumunda Suriye Kürtleri ile Kuzey Irak kesinlikle iş birliğine gireceklerdir. Türkiye’deki özerklik yanlılarının tutumu ne olur?
  3. Şehirleşmiş halkı ve BİYOLOJİK silahlara sahip Suriye’de şehirleri nasıl kontrol altına alacaksınız?
  4. Malatya’ya yerleştirilen ‘’ füze kalkanı’’nın İran ve Rusya’ya yönelik olduğunu HERKES BİLİYOR. Şimdi Suriye’yi kaybederse Rusya Federasyonu ( ve İran’ın) tepkisini tahmin edebilir misiniz? Malum, İran ve Rusya, Libya’ya benzemezler…
  5. Suriye ile savaş ortamı TÜRK TURİZMİNİ BİTİRİR ( Rusya Dış İşleri Bakanı’nın hatırlatması).  En son 2011 yılında Türkiye’ye otuz milyon turist geldi ve periyodik turist artışı uzun yıllardır devam ediyor. Turizmdeki kaybınızı nasıl telafi edeceksiniz?
  6. Murat Karayılan, Suriye’deki Kürtlere ‘’ B. Esad’a karşı hiçbir gösteriye katılmamaların’’ söyledi. Bugüne kadar Kürtler bu isteği ( emri) yerine getirdiler. Bu gerçek Suriye’nin elinde pkk terör örgütü kozu olduğunu gösterir.

Rusya Federasyonu ve İran, Türkiye’nin aktif politikasından çok rahatsızlar. ‘’ One Minute’’ diyerek İsrail’e yapılan çıkışın topladığı sempati ile Tunus, Mısır ve Libya’da Türkiye’nin ABD ve AB’nin yanında yer almasının Arap düntasında oluşturacağı teki ÖRTÜLDÜ. Zaten böyle bir tepkinin İki amacı vardı( yani hesaplanmış bir tepkiydi): İslam dünyasında yıldızı parlayan ve ağırlığı artan İran’a karşı Türkiye’yi ÖNE ÇIKARMAK.  GOP’la ilgili Türkiye’nin vereceği KOŞULSUZ DESTEĞİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK ( Arap toplumunun Türkiye’ye tepkigöstermesini engellemek).

12 Mayıs 2012 tarihine kadarki süreçten ABD, AB, İngiltere, Fransa memnun. AKP Hükümeti Suriye’ye girme ile ilgili bütün riskleri göze alır mı? Türkiye’de mali, politik, cemaat ilişkileri açılarından oldukça güçlü olan Gülen Cemaatı Türkiye’nin riske girmesini ister mi?

Bu soruları yanıtlamaya ikinci kısımdan başlayalım:

Gülen Cemaatı çok uzun yıllardır ‘’ Ilımlı İslam, dinlerin diyaloğu, Hoşgörü’’ kavramlarını desteklemiştir. Türkiye’de ‘’ Türkçe Olimpiyatları düzenlerken AYNI DÖNEMDE Kuzey Irak’ta ‘’ Kürtçe Olimpiyatları’’ düzenleyecek kadar Türkiye çıkarlarına AYKIRI DAVRANABİLMEKTEDİR. Ayrıca çok uzun zamandır Fetullah Gülen(  İslamın yılmaz savunucusu rolünde olduğu halde nedense Müslüman herhangi bir ülke yerine ) ABD’de (PENSİLVANİA)  yaşamaktadır. ABD; ÇOK HAKLI OLARAK,  ABD’nin çıkarları için çalışmayan bir kişiyi ( hele mali ve politik olarak çok etkili bir şahıstır ) Kendi topraklarında BARINDIRMAZ, YAŞAMASINA İZİN VERMEZ.

Bu durumda Gülen Cemaatı,  Türkiye’nin bütün riskleri almasını savunacaktır. Ancak sahibi olduğu yazılı ve görsel medyada bu risklerden ASLA söz etmeyecektir (  Cemaatine ve kendi sempatizanlarına karşı tıpkı Deniz Feneri davasındaki gibi bir tutum takınacaktır).

 

AKP Hükümeti şu ana kadar ‘’Suriye yönetimine karşı’’  bir duruş sergilemiştir. Ancak Suriye’nin sade vatandaşı ile bir sorunlarının olmadığını ısrarla belirtmiştir. Libya, Mısır, Tunus meselelerinde ABD’ye ‘’ tam destek’’ veren AKP Hükümeti Suriye konusunda ABD’nin yanında yer almakla birlikte daha önce ABD – İran nükleer krizi konusunda uyguladığı politikaya benzer strateji uygulamaktadır. Suriye yönetimi karşıtı söylemleri, Türkiye sınırında hazırladığı yerleşim alanları, Suriyeli muhaliflerin İstanbul’da toplantı yapmalarına izin vermesi gibi uygulamaları düşünüldüğünde ‘’ ABD – İran krizinde izlediği strateji’’ ifadesini açmamız gerekmekte.

Türkiye; ABD – İran krizi sırasında aktif bir politika izleyerek ‘’ arabuluculuk’’ rolü oynamış, iki tarafın aralarında yapacakları – hatta İstanbul’da-  toplantılarla problemi çözmeleri için uğraşmıştı. Kısmen başarılı olan Türkiye böylece hem bölgesel hem de dünya çapında ciddi tehlikelere neden olabilecek bir konuda büyük mesafeler alınmasını sağlamıştı.

Suriye krizinin Türkiye için ne tür riskler taşıdığını çok iyi bilen Hükümet şu anda benzer stratejiyi tekrar uygulamaya çalışmakta.

25 Ocak 2012 tarihinde Rusya Federasyonu dış işleri bakanı Lavrov ve A. Davutoğlu’nun yaptıkları ‘’ Ortak Stratejik Planlama Grubu’’ toplantısında Türkiye’nin önerisi ile İran, Rusya ve Türkiye arasında Suriye konusunda ÜÇLÜ TOPLANTI YAPILMASI kararı alındı. Bu karar çok doğru bir politikadır.

12 Mayıs 2012 tarihinde Cumhurbaşkanı C. Abdullah Gül;  Birleşmiş Milletler’in Suriye’ye daha fazla gözlemci göndermesi gerektiğini açıkladı. Daha fazla gözlemci gönderilmesi sağlanırsa Esad yönetiminin sivillere yaptığı – neredeyse – katliam boyutundaki saldırıları bitmek zorunda kalacaktır. Böylece ‘’ olası’’ askeri müdahalenin en önemli gerekçesi bitmiş olacak. Kısaca Türkiye, Suriye’ye karşı aktif bir siyaset izlerken, askeri harekatı engellemeye yönelik her türlü alternatifi değerlendirmeye çalışmakta.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

  1. İlk defa A. Davutoğlu’nun  ifade ettiği ‘’ Komşularla Sıfır Sorunlu dış politika’’ ya hemen geri dönülmelidir. Şu anki görünüm bu siyasetin ‘’ iflas ettiği’’dir. Ilımlı İslam, BOP, GOP, Arap Baharı’’ uygulamalarından sonra Türkiye ANİDEN bu politkaları terk etti ya da mecbur bırakıldı.
  2. İran’la özellikle ve öncelikle Suriye konusunda olmak üzere yoğun diplomatik trafik devam ettirilmelidir ( Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kısa süre önce İran’ı ziyaret etmesi Hükümetinde böyle düşündüğünü göstermektedir).
  3. ABD coğrafi olarak Ortadoğu’dan çok uzaktır. Her iki dünya savaşından da bütün Avrupa, Asya, Afrika ve Ortadoğu yangın yerine dönmüşken fiziki olarak etkilenmemesinin nedeni buydu.  Ortadoğu’da çıkacak ‘’ yangın’’dan Amerikan toplumu etkilenmez. Belki mali anlamda geçici sıkıntılar yaşar..

Ancak Rusya Federasyonu, İran, Suriye, Türkiye ve diğer Ortadoğu devletleri burada yaşıyorlar. Yani;  hepimizin hayatı burası. Yaşanacak sıcak savaş ve istikrarsızlıkta en büyük sıkıntıyı Türkiye, İran ve Rusya Federasyonu yaşar.

  1. Rusya Federasyonu’nun Suriye ilgili barış çabaları ‘’ her ortamda’’ desteklenmelidir.
  2. Sriye konusunda ABD İSTEMEZSE barış yapılamaz. Ancak 2 Mart 2012 ve 6 Mart 2012 tarihlerinde H. B. OBAMA’nın yaptığı açıklamalar Onlarında silahlı bir mücadeleyi ‘’ en son çözüm olarak düşündüklerini’’ göstermektedir. Ancak ABD, Beşir Esad’ın mutlaka başkanlıktan ayrılmasını istemekte ve bundan ASLA TAVİZ VERMEYECEKTİR.
  3. Daha önce İran – ABD nükleer konulu krizde olduğu gibi Türkiye bu seferde Rusya Federasyonu ile ABD arasında arabulucu gibi çalışmalıdır. ABD şu anda Suriye konusunda uzlaşmaya yanaşmamaktadır.  Bu durumda ABD, Ruslara gitmiyorsa İran,  Rusya ve Çin’in ABD’ye yakınlaşmasını sağlamalıdır.
  4. Türkiye öyle stratejik bir coğrafyada yaşamaktadır ki,  Avrupa, Asya, Balkanlar, Afrika veya Orta Doğu’daki her türlü değişiklik veya gelişme onu ilgilendirmekte, etkilemektedir. Bu konum avantaj olduğu kadar sorunlar yaşamasına da neden olmaktadır.  Suriye konusunda Kendi Konumunu değerlendirerek bölge ve dünya barışına önemli katkı yapabilir. Böylece ‘’ Uluslar arası arenada’’ YAPTIRIM GÜCÜ artmaz fakat AĞIRLIĞI arta r ( bazı dönemlerde Türkiye’nin bölgesindeki yaptırım gücü FAZLA ABARTILMAKTADIR).
  5. Suriye’deki bölünmeyi engellemek için Ulusal Birlik Çabalarını ve Ulusal Birlik Hükümeti kurma çalışmalarını desteklemelidir.
  6. Türkiye arabuluculuk yapmaya çalışırken Suriye’yle kendi arasında sorunlara neden olan problemleri yapılacak görüşmelerle çözmelidir. Ancak şu anda Beşir Esad’lı bir yönetimle bu zor gözükmektedir.

Niçin zor olduğuna bir örnek verirsek; Türkiye için pkk ne demekse şu anda Müslüman Kardeşler’de Suriye için aynı anlamda kabul edilmektedir. Türkiye, Müslüman Kardeşler’in Suriye’de güçlenmesine uğraşmakta. İki ülke arasında ilk problemlerde bu konudan başlamıştır. Burada şu soru da sorulmalıdır;  Türkiye, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın ağzından Arap ülkelerinde “laiklik ve demokrasi”  söylemlerinde bulunurken Müslüman Kardeşler’i desteklemeleri ni ( laiklik ve demokrasi bakımından) nasıl açıklayabilir.