BİR   SENARYO……….

…..GÜNÜ Başkan Bush’un çalışma odasında toplanan  Başkan Buş, Zelyen, Polfovitz, Ramsfed, Vusley, Rişırd Pörl ve Çeney gelecek günlerle ilgili planları konuşuyorlardı.

“Hey büyük Şeytan, hep İsrail’e oynuyorsun, bize hiç mi pay yok?’’

‘’Ya Buş bırak lütfen bu sözleri. Baban, Usame ile ortak olup çekti bütün petrolü. Birazda biz yiyelim ama değil mi? He bu arada, Usame deyince aklıma geldi. Bölgede yavaş yavaş Usame ile olan bağlantılarınız konuşulmaya başlandı. Benden uyarması. Ayrıca, Türkiye’de Bilderberg ve CFR hakkında çok ciddi tartışmalar yaşanıyor. Mossad’dan aldığımız istatistiklere göre en fazla satan kitaplar, bizim örgütleri açıklayan kitaplar deniyor. Bir de savaş karşıtı kitaplar çıkmış, yok sattığı belirtiliyor…’’  bu sözleri üzerine Polfovitz ve Vusley göz göze geldiler. Polfovitz’in Vusley’e tebessüm ettiği Buş’un gözünden kaçmadı ( ne de olsa Buş…).

‘’Zelyen’in bahsettiği kitaplar bizim uzmanlarımızın Mossad ile ortaklaşa yazdığı kitaplar. Mossad’dakiler Zelyen’i epeyce kandırmışlar galiba. Gizli örgütlerle ilgili tartışma başlıyacağını biliyorduk. Bu yüzden birkaç yazara göz boyamak için ‘’İçerideki sırları ele geçirdik’’ tarzı kitaplar yazdırdık ve bunları piyasaya sürdük. Tabii ‘sırlar’ bizim uydurduğumuz senaryolardan başka bir şey değil!’’.

‘’Hey Pol ciddi olamazsın… Bu harika., Seni tebrik ederim dostum. Çok akıllıca gerçekten.’’

Masanın etrafında bulunan herkes sürecin işleyişinden memnun görünüyordu. Türkiye’de ki hükümet sorunu çözüldükten sonra her şeyin çok daha rahat olacağı tahmin edebiliyorlardı. Ancak eski CIA Başkanı Çeşi’nin ‘’ Bir problemle karşı karşıyayız’’ diyerek başladığı cümle,odadaki atmosferi bir anda değiştiriverdi.

‘’İlhanbey… Evet İlhanbey’in ekibi bizim için büyük bir problem. Ankara’daki dostlarımdan duyduğuma göre, bu süreçte Türk devleti, İlhanbey ekibinden yararlanmayı düşünüyor.’’

Çeşi’nin bu sözleri Beyaz Saray’a son günlerde verilen en kötü haberlerden biriydi. Polfovitz derin bir nefes aldıktan sonra elindeki kalemi masanın üstüne bıraktı… Göğsünün üstünde birleştirdiği kollarını koltuğun iki tarafına doğru açan Ramsfeld şaşkın gözlerle Çeşi’nin gözlerine bakıyordu. Buş olanları anlamakta zorluk çekiyordu… Babası ile uzun yıllar birlikte çalışan Çeşi’ye ‘’ İlhanbey mi,kimdir basettiğin bu kişi. Bizin için önemi ne?’’diye bir soru sordu. Geçmişte İsrail hükümeti ile çok sıcak ilişkileri olan Polfovitz, Ramsfeld ve Feyt bu ismi çok iyi tanıyor olmalıydılar.

‘’ Türk derin devletinin karanlık isimlerinden biri efendim. 1980 yılıydı. Avrupa’da oluşturduğumuz gizli örgütler Gladioları dağıtma kararı almıştık. Türkiye’deki kolumuz Ergenekon Teşkilatı olarak bilinen yapıyı kuran İlhanbey idi. Tabi o zmanlar iki kutuplu dünyanın sonuna gelinmişti. Bizler Avrupa’daki Yahudi dostlarımızla aldığımız ortak karar gereği, Orta Doğu’yu kontrol altında tutmak istiyorduk. Bunun için önce bölgenin en güçlü devleti Türkiye’nin büyümesini engellemek ve gerekirse sıcak savaşı göze almak gibi bir planımız vardı. Planımız için en uygun aracın Kürtler olduğuna karar verdik ve Sevr çerçevesinde yeni hazırlıklar yaptık. Kürtler için o zamanlar Orta Doğu’da en rahat ülke Türkiye idi,ayaklanmaları için herhangi bir sebep yoktu. Buna rağmen başarılması gereken bir plan olarak düşündük.’’

Fakat Avrupalı devletler bizden erken davrandı. Fransızların Ermenilerle anlaşıp Asala örgütüyle başlattığı terör olaylarını, Almanya PKK’yı destekleyip, büyüterek devam ettirdi. Sonunda Türkiye’nin başına örülen ip, PKK rayına oturunca Asala’ya ihtiyaç duyulmadığını düşündüler. Bu süreçte Asala’ya çok ciddi darbeler indiren gizli bir örgütlenmeden haberdar idik. Sonraki yıllarda, bu örgütü İlhanbey’in organize ettiğini ve profesyonel timlerle teröristlere göz açtırmadığını anladık.’’

‘’ O günlerde teşkilatta mıydı İlhanbey dediğiniz kişi?

‘’ Bunu bilmiyoruz efendim. Yalnız çok güçlü bir efsane olduğu biliniyor. Ben Moskova’da yapılan Pekin ile Tel-Aviv’deki meslektaşlarımızın da katıldığı bir toplantı sonrası tanıştım kendisiyle. Resmi bir görevde olmadığını söylemişti.’’

‘’ Evet sonra…’’

‘’ Biliyorsunuz,Körfez Savaşı ile Irak’ın kuzeyinde bir otorite boşluğu doğmuştu. O günlerde babanız sayın Buş ve şu anda burada bulunan sayın Çeney ve Ramsfeld’le beraber aldığımız karar ile PKK’yı kendi safımıza çektik. Irak’tan ayrılıken birçok silah ve cephaneliği bu örgütün kamplarına bıraktık. Türkiye bu tarihten sonra tam bir savaş haline girmişti. Ordu ve Jandarma birliklerinin üstesinden gelemediği bir çatışma ortamı vardı. Sonra ne olduysa oldu ve bütün planları alt üst eden yeni bir örgütün PKK ile savaştığını gördük. Çok kısa bir sürede örgütü çökerten bu gizli timi de İlhanbey ekibinin organize ettiğini ve eğittiğini gördük.’’

‘’ O günleri çok iyi hatırlıyorum’’ diyerek Çeşi’nin sözünü kesti Polfovitz:

‘’ Babanız bu ekibin derhal tasfiye edilmesini istemişti. Gerçekten bölgeyi iyi okuyabilen insanlardı. Mustafa Kemal’in yıllar önce yaptığını yapıp, PKK’ya karşı bölgenin yerel aşiretlerini bir araya getirdiler ve silahlandırdılar. Başka türlü bu başarıyı elde etmeleri mümkün değildi. Babanız, ilerde yine başımıza bela olabilirler yönünde bir yorum yapmıştı. Bizde bunun üzerine psikolojik harp safhasına geçip basın ve medya yolu ile bu isimleri toplumdan soğutmak için bir takım çalışmalar yaptık. Bu örgütün bizim elimize verdiği en büyük koz ‘Susurluk’ kazası olmuştu. Yoksa başarılı olamazdık. Kazadan hemen sonra temiz toplum kampanyası başlattık. Türk devletini parçalamaktan kurtaran bu ekip,yine bizim çalışmalarımızla halkın gözünde birer mafyaya dönüştü.’’

Zeylen’in bu tespiti aslında bir çok şeyin cevabını veriyordu. Türkiye yıllarca terörle boğuşmuş,silahlı çatışmalarla otuz bin evladını şehit vermişti. Yıllar sonra terörü bitiren isimler, halkın gözünde derin devlet damgası vurularak küçük düşürülmeye çalışılmıştı. Sistem, ‘gizli el’ in istediği gibi işliyordu (Selman KAYABAŞI; Kafkas Ruleti, s. 116-120,3. baskı, İstanbul, 2009.)

Orgeneral Eşref Bitlis’in helikopterinin düş(ürül)mesi, Uğur Mumcu suikastı, Necip Hablemitoğlu’nun susturulması, daha savcılar yola çıkmadan tv araçlarının arama yapılacak yerlerde naklen yayına geçmesi ( oysa devam eden bir soruşturma ile ilgili davayı etkileyecek yayınlar yapmak yasaktır. Ancak burada tv’ler değil bu bilgileri onlara servis edenlerdir önemli olan. Bu bilgileri medyaya kimler ulaştırıyor ve niçin?), gizli tanıklar (03 Mart 2010 tarihinde Balyoz Operasyonu diye adlandırılan soruşturmada 12 gizli tanık var ve üç tanesi yakın akraba… Ve, tv’lerde gizli tanıkların ifadeleri yayınlanıyor. Örnek; aynı tarih, tv kanalı Habertürk, saat 18.13, Ana Haber Bülteni. Yani gizli kalması gereken ifadeler –gizli tanıklardan(!) alınmıştı- elde edildiği gibi ana haber saatinde yayına yetiştirilmiş. Sanki naklen yayın yaptırıldı. Aynı soru: Bu ifadeler ‘’soruşturma sürdüğü için gizli kalması gerekirken’’ kimler tarafından tv’lere servis edildi?        Niçin?,Özellikle son beş aydır gündemi belirlemeyi başaran TARAFlılar, belli ekranlara neredeyse her gün ‘’ÇIKARTILAN’’ aynı kişiler.

Dün terörist iken bugün ‘’İTİRAFÇI’’ denilip TANIK (!) yapılanlar (bunlar, sözlerine değer verilip, adam yerine konulurlarken, hala dağlarda bunların arkadaşları ile çatışmaya giren ancak adına itirafçı denilenlerin ifadeleri nedeniyle mahkemelere çağrı alan kahramanlar ne düşünürler         SİZCE),törenlerle karşılananlar ve bir terör örgütüne üye olmak suç iken, ayaklarına mahkeme götürülüp SUÇSUZ bulunanlar ( ancak bu şahıslar terör örgütü ile dağlarda iken yaptıklarından PİŞMAN OLDUKLARINI ASLA SÖYLEMEDİLER. Oysa  Pişmanlık Yasası’ndan yararlanabilmeleri için söylemeleri gerekiyordu. Burada onların cesaretlerini de belirtmek gerekir fakat asıl önemli soru şu; bu cesareti kimlerden, nerden alıyorlar?).

Vs, vs, vs, vs, vs.

Ve bütün bunlar olurken, HALKIN GERÇEK GÜNDEMİNİN UNUTTURULMASI. Dikkatinizi çektimi bilmem, terör örgütü pkk ile ilgili neredeyse hiç haber yok tv ve gazetelerde. Sanki hiç böyle bir şey yok, Ağrı’da, Ardahan’da, Hakkari’de ve diğer yerlerde hiç bir şey yaşanmadı. SAKIN 21 MART 2010 NEVRUZ’a HAZIRLIK OLMASIN?         Ve, bebek katili A. Öcalan İmralı’da sızlanabiliyor ‘’YERİM DAR !’’ diye. Yerini genişlettik, sıkılmasın diye yanına da birkaç kişi gönderdik. Emine Ayna’yı mı gönderseydik acaba, ne dersiniz?

İçeriden Bizimkiler(!) dışarıdan Onlar bu kadar uğraşıyorlarda bir türlü parçalayıp, yıkamıyorlar Devletimizi. Bir defa daha borçlandık ve teşekkür ediyoruz bu devlet için savaşan, temellerini atan ve kuran BÜTÜN gazi ve şehitlerimize, BU KADAR SAĞLAM BİR DEVLET KURDUKLARI İÇİN. Vatan, Onlara gerçekten minnettar.