Şii – Sünni ayrımı;  İslam’ın temel kabullerinden, Kur’an veya Sünnet’ten ( Sünnet: Hz. Peygamber’in (S.A.V.) söz ve davranışları) kaynaklanan bir ayrım değil, siyasal bir ayrımdır.

       Politik kaygıları esas almadığımızda Şiilik ve Sünnilik aynı kaynaktan gelir, aynı şeylere inanırlar. İslam’ın en ileri anlamda tevhit ve hoşgörü kurumu olan tasavvufta bu beraberlik daha büyük ölçülerde kurulmuştur.

     Ehl-i Beyt’e saygı, Ehl-i Beyt düşmanlarını sevmeme, Kur’an ve sünnet kaynaklı bir eğilimdir. Bu eğilimin iki istismarı olmuştur: Biri Şiilerce, biri Sünnilerce.

     Şii istismar, Ehl-i Beyti sevme adı altında İslam’ın büyük isimlerinden birçoğuna saldırmaktadır. Sünni istismar ise Şiilik’in bu tavrını bahane ederek, Emevi anlayışına ‘’ meddahlık’’ yapmaktadır.  Tarikat – Tasavvufi çevreler genellikle bu iki istismarın ortasında durmuş ve ‘’ orta yolu’’ seçmişlerdir. (1)

        İslam dünyasındaki bilimi, kültürü, sanatı, Müslüman toplumların uygarlık seviyesinin gelişmesi bakımından düşünürsek; ‘’ temel inanış bakımından AYNI FİKİRLERDE OLDUĞU GERÇEĞİ UNUTULMAMAK KOŞULUYLA’’  farklı görüşlerin olması ESASINDA FAYDALI OLMUŞTUR. Daha fazlasını oku

  Kısa Bir Değerlendirme:

     Tarikatları anlatabilmek için öncelikle ‘’ tasavvuf’’ kavramıyla ilgili kısa bir açıklama yapmamız doğru olacaktır. Tasavvuf sözcüğü Abdülbaki Gölpınarlı’ya göre Yunanca’’Sofos’’ kelimesinden Arapça’ya uydurulmuştur. Sufi sözcüğü de bu kelimeden türetilmiştir.(1)

     Sufi; Dünya işlerinden el çekmeyi temel felsefe olarak kabullenmiş, tekke, dergah, zaviye, ribat, astane gibi adların verildiği yerlerde yaşayan, İslam’ın ‘’ zorunlu’’ tuttuğu ibadetler dışında zikir ( Zikir: Belli bir düzen içinde Allah’ın adını/adlarını peş peşe söylemek) ve riyazatı  (  Riyazat: dervişlerin manevi anlamda yükselmek için dünya ile ilgili istek ve duygularından arınma metodu) benimsemiş kişilere ‘’ sufi’’ denir. Daha fazlasını oku

Biz altı kişi; çok uzun zamandır “eskimeyen” dostlar olarak arada bir toplanırız. Ne konuşuruz hiç belli olmaz. Kafamızda bir mevzuda yoktur. Kendiliğinden çıkar o günkü sohbet konusu. Bazen Ülkeyi kurtarır, bazen “ne olacak şu Trabzonspor’un hali” deriz. Hepimiz belli yaşlara gelmiş, farklı işlerde çalışan, çok şeyler görmüş, yaşamış insanlarız. Hepimizin anlatacak hikayeleri vardır bu nedenlerle.

Dün gene toplandık her zamanki Yer’de. Hayır! Bu ifade yanlış oldu; Yerimizde. Böyle diyorum çünkü hep burada toplandığımız için dükkan sahibi de, çalışanlar da hepimizi tanır, bir şey sormadan yerimizi gösterir, çaylarımızı “Biz söylemeden” getirirler, boşalan bardakları alıp, sormadan tazelerler çaylarımızı. Daha fazlasını oku

Çok eskiden beri devam eden birlikte çalışmanın, güzel ve sıkıntılı dönemleri paylaşmanın sonunda öyle bir bağ oluştu ki, Zehra Yıldız, Gönül Kalcı ve Ben Mehmet Dumanoğlu arasında. Önümüze çıkan her problemi paylaştıkça sıkıntılar azaldı, güzellikleri paylaştıkça,  sevinçler arttı.

Biz “yapışık kardeşler” gibi olduk. Zehra’nın kızı bir üniversiteye yerleşince aynı duyguları paylaştık, hepimiz sarıldık, öptük Ilgın’ı. Gönül’ün kızının kolu kırılınca hepimiz telaşlandık, nasıl koştuk Gönül’e ve benim ender görülen fakat kontrolde zorlandığım öfke patlaması nöbetlerimde nasıl da ikisi birden bana müdahale ediyorlar, kırmadan, dökmeden. Daha fazlasını oku

Yatağında uzanmış derinlere dalmıştı. Çocukluğundan hatırlayabildiklerinden başlayıp, bugüne kadar geçen ömrünü düşünüyordu. Yaşadıklarından pişmanlıkları var mıydı karar veremedi. ‘’Yaşanması gerekiyormuş, yaşandı işte’’ diye konuştu kendi kendisiyle. Hep bir dereye benzetmişti insan yaşamını. Akan, engelleri aşıp denizlere ulaşmaya çalışan, sonunda da ona kavuşan bir dereydi insan ona göre.

Dağın bir yerinden çıkan kaynak suyu dere oluyordu ve başlıyordu yolculuğu. Kaç yıl sürer, hangi engellerle karşılaşır, yolunu şaşırır mı, ve ulaşabilir mi deryaya, bilmeden yol alıyordu. Daha fazlasını oku

Bugün 23 Mayıs 2010. İki gündür Ankara’da sık aralıklarla yağmur yağıyor. Yavaş, sessiz, hem güneş, hem de yağmurun olduğu anlar var. Çok hızlı, gürültülü, bardaktan boşalırcasına, bazen iki saat hiç durmadan ve aynı tempoda,  bazen de bir, iki dakika sürüp ardından güneş açan, bir an dolu ile karışık. Daha fazlasını oku