21. yüzyılın bitimine yakın  Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra (1989 ve 1990)  ABD tek süper güç kalmıştı. Bu durum Sovyetler Birliği’nin mirasçısı Rusya Federasyonu’nun  Putin Başkanlığında kısa sürede toparlanması ile   sona erdi, soğuk savaş yeniden başladı.

Soğuk savaş öncesinde Türkiye ve diğer stratejik devletlerin  ABD’nin ‘’ tek süper güç’’ olarak kalması nedeni ile önemi azalmış gibi olsa da  Rusların yeniden hem de çok kısa zaman içinde “uluslararası güç” olarak ortaya çıkması ile birlikte konumlarından kaynaklanan değerleri daha da arttı.

      XXI. yüzyıl savaşları  temelde enerji kaynaklarını ve petrolü kontrol altına alma  kavgasıdır. Ancak bu mücadelede şimdi yöntemler değişti.  Geçmişte egemenlik için kendi askeri ve silahları ile kavgalar yapılırken yeni dönem savaşlarında başka devletlerin askerleri ve kaynakları ile savaşlar yapılmakta.  Böylece ‘’ Kendi insanı’’ ölmemekte,  ‘’ kendi kaynakları’’ kullanılmamakta.

Adına Küreselleşme veya Globalizm denilen  xxı. yüzyıl sömürgecilik yarışı geçmişte görülenlerden çok farklı  yöntemlerle  yapılmakta.  Coğrafi keşifler dönemi sömürgeciliği  değerli madenlerin   ‘’ yağma’’ anlayışı ile toplandığı, insanların AÇIKÇA köle olarak alınıp satıldığı bir zamandı.   Sanayi devrimi ile birlikte bunun yerini ‘’ ham madde-pazar’’ mücadelesi aldı. Sanayileşen devletler      ( İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve xıx. Yüzyıl sonlarından itibaren ABD)  ucuz ham madde alıp,  işledikleri mallarını satacakları pazarlar arıyorlardı.  Bu mücadelede  tarım toplumu olmaktan kurtulamamış  Kafkasya, Afrika , Çin ve Osmanlı toprakları hedef bölgeler olmuştur.  Zaman artık         ‘’ emperyalizm’’ dönemidir ve bütün xıx. yüzyılda olduğu gibi xx. yüzyılın ilk elli yılında da İngiltere      ‘’ Güneşin Batmadığı İmparatorluk’’ olmayı sürdürmüştür. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere   ( emperyal gücünü hakim olduğu milletler ve coğrafyalarda sürdürse bile)  liderliğini ABD’ye  kaptırdı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD liderliğinde NATO’nun kurulması,  Milletler Cemiyeti’nin Birleşmiş Milletler adı ile yeni bir yapıya dönüştürülmesi, Truman Doktrini, Marshall Yardımı, COMECON, Varşova Paktı’nın kurulması,  Barış Gönüllüleri projesi , Yeşil İslam , Radikal İslam, Ilımlı İslam gibi söylemlerle daha önce bilinmedik yeni bir döneme  girildi.

Adına Globalizm veya Küreselleşme denilen şu an yaşadığımız dönemde,  emperyalist devletlerin savaşları da, dostlukları da, insan sevgileri de (!),  yardımları da tarihin hiç bir döneminde görülmemiş  politik oyunlar, tuzaklarla doludur. Bütün emperyalist devletlerin ( BM Güvenlik Konseyi’ni oluşturan BEŞ  devlet ve Almanya)    hedefleri aynı; altın, elmas, kömür,  petrol ve GIDA ÜRETİMİNİ kontrol , Dünya ilaç üretimi ve piyasasına hakim olmak,  doğal gaz ve petrol kaynaklarını ele geçirmek.

Küreselleşmenin  gerçekleşmesi için GERİ BIRAKILMIŞ  toplumlar ve  devletlerde Ulusalcılık ve din    ( yani İslam)MİKRO DÜZEYE indirildi.  Böylece Ulusalcılık,  KABİLECİLİĞEDin; ( Müslüman toplumlarda)  mezhepler arası rekabet, tarikatların birbirleri ile çekişmeleri  ve cemaatlere indirgendi.

     BOP, GOP, Yeşil Kuşak , Radikal İslam, Ilımlı İslam derken IŞİD  ortaya ÇIKARILIVERDİ.

Şimdi dünyayı OYALAYACAK ( bu arada Kendi hakimiyetlerini yaymayı TOPLUMLARDAN GİZLEYErEK) YENİ BİR oyuncak bulundu. Öyle bir propaganda yapıldı ki, ‘’  binlerce militan  kimseye görülmeden (!) nasıl toplandı, bu kadar silaha ne zaman sahip oldular, bu kadar para nere(ler)den geldi , BU KADAR DEVLETİN İSTİHBARAT TEŞKİLATLARI  IŞİD’in oluşumunu NASIL GÖRMEDİ’’   kimsenin aklına GELMEDİ (!!!).

Oluşturulan Kaos, bu KAOSTAN GELEN GÜÇLE yeni bir DÜZEN  kuruldu.  ELBETTE SÖMÜRGECİ DEVLETLER arasındaki çekişme ve Güç Savaşları bitmedi. Sadece yöntemler değişti.

                                             XXXI. Yüzyılda   ULUSLAR ARASI   İLİŞKİLER

–          Devletler arası ilişkiler  ‘’ EKONOMİK ÇIKAR’’  TEMELİNE DAYALIDIR.  İki devletin geçmişten gelen kültür, politika veya din birliği olsa bile  bir devlet açısından öncelik  kendi halkıdır.

_     Değişen koşullar ve zamana göre devletler arası ilişkiler DEĞİŞİKLİK GÖSTEREBİLİR. Bunun en açık ifadesi Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in söylediği  ‘’ dün dündür, bugün bugündür’’ ifadesidir.  Bir devletin sabit, değişmeyen, standart dış politikası OLAMAZ.

ABD’nin Suriye politikasında IŞİD’e öncelik vermesi bunun örneği olarak verilebilir. Önceleri Beşir Esad’la ilgili hedefi birinci öncelik iken şimdi ( kendi açıklamalarında söyledikleri gibi) IŞİD önceliklidir.

–          Devletler arası ilişkilerde, iki devlet arasında ‘’ eşitlik’’ olduğu var sayılır.  Fakat emperyal ülke ile bağımlı devlet veya devletler arasında bu durum söz konusu değildir.  Günümüzdeki bazı Afrika ülkeleri ile Belçika, Fransa, İngiltere, Fransa ilişkilerine baktığımızda eşitliğin ASLA SÖZ KONUSU OLMADIĞI hemen görülür.

–          İki devlet veya devletler arası müzakerelerde VER-VER anlayışı hakimdir. Mesela Lozan Antlaşması’nda Ankara Hükümeti ile İngiltere arasındaki pazarlıklarda bu anlayış açıktır.

–          XXI. Yüzyıl savaşları silahlarla değil,  ekonomik güç ve  teknolojik üstünlükle yapılmaktadır.   Teknoloji ve ekonomide güçlü OLMAYANIN  kazanma şansı yoktur  (ekonomik güç sahibi olmak derken petrol zengini Arap ülkelerini söylemiyoruz elbette).

B ir örnek verirsek;  Herhangi bir ülkenin  Almanya’ya ‘’ ekonomik,politik  veya  askeri ambargo’’  uygulama şansı bulunmamaktadır. 2009 ve 2010 yıllarında dünya ekonomik durgunluk ve krize girdiğinde   ‘’ bütçe fazlası veren’’   ve ’’ ekonomisi nde kriz ihtimali bulunmayan’’  tek devlet Almanya idi.  Kimya,  silah sanayisi, beyaz eşya, elektronik, otomotiv, ilaç sanayilerinde dünya çapında firmalara sahiptir.

Yani ekonomik olarak çok güçlü, teknolojik bakımdan  üstündür. Bilinmesi gereken bir gerçekte şudur; Günümüz dünyasının ulaştığı bilimsel ve teknolojik seviye ( sosyoloji, felsefe, matematik , mühendislik,  fen bilimleri ve tıp ) XVIII. ve XIX. Yüzyıllardaki  Alman bilim insanlarının eseridir.Bunu  yazarken Rus, Fransız ve İngiliz bilim insanlarının  çok önemli çalışmaları ve bilim dünyasına hizmetleri unutulmamalıdır.

     İki devlet arasında sıcak savaş veya politik rekabet varsa şu sorulmalıdır:

Bu  çekişmeden kazançlı çıkacak üçüncü  güç kimdir?

      Aynı soru  Türkiye’nin  2001’de yaşadığı ekonomik kriz ve terörle ilgili  sorunu içinde sorulabilir.

PKKterör örgütü ilk eylemini 1984’te yaptı. O yıldan bu yana geçen otuz yıllık terörle  Türkiye’nin mücadelesinden kim(ler) kazançlı çıkmıştır? Terörle beraber yaşamak veya anılmak zorunda kalan bölge insanlarımız mı?  HAYIR.  Bölge dışında yaşayan vatandaşlarımız mı? Hayır.

O zaman Kim(ler)???

     1.Dünya Savaşı sonunda Büyük Britanya Krallığı hariç İMPARATORLUKLAR DÖNEMİ bitmiştir.

Günümüzde ekonomik ve askeri güç olarak  altı büyük devlet olmaklar birlikte hiçbir devlet yüzde yüz  siyasi ve/ veya ekonomik bakımlardan bağımsız değildir. Yani ‘’ Ben bağımsız bir devletim, nasıl uygun bulursam öyle yaparım’’ diyemez.

Bu cümleyi  bir örnekle açıklamak daha kolay olacaktır.  ABD, Suriye’ye müdahele ederken  zamanımızın ‘’ süper gücü’’ olmasına rağmen Rusya Federasyonu, İran, Türkiye, İngiltere, Almanya, Fransa ve İsrail’le ilgili dengeleri kesinlikle  gözeterek hareket etmiştir.

Rusya Federasyonu,  AB ve ABD ’nin kendisine karşı uyguladığı ekonomik ambargo nedeni ile ciddi sıkıntıya düşmüştür. Bu nedenle dış politikasında Karadeniz Ülkeleri, Türkiye, Kafkasya, Avrasya ve Çin’e karşı yeni  ekonomik ve siyasi stratejiler geliştirmek zorunda kalmıştır. Bu sonuç güçlü bir devlet olmasına rağmen Rusya Federasyonu’nun kelimenin tam anlamı ile ekonomik bağımsızlığını sınırlandırmaktadır.

Günümüz dünyasının her alanda en güçlü devleti Almanya petrol ve doğal gaz bağımlılığı nedeni ile Rusya Federasyonu’na karşı tam bağımsız dış politika uygulayamaz.

Uluıslarararası denge  ( bazan bölgesel  bazende dünya çapındaki)  hesapları ile davranılması Almanya, ABD, İngiltere, Rusya Federasyonu, Çin ve Fransa’nın gücünü AZALTMAZ elbette.

 

      XIX. yüzyılda başlayan 2. Dünya Savaşı  sonunda etkisini daha da artıran Kültürel Emperyalizm uluslararası ilişkilerde az fark edilen ancak en kalıcı  yöntemdir.  Geçmişte başka ülkelerde okul açmak temel yöntemdi. Fakat 1970’lerden sonra televizyonuun yaygınlaşması,  okuma-yazma oranının yükselmesi, günümüzde internetin bütün dünyada yaygınlaşması nedenleri ile başka ülkelerde okullar devam etse bile ( artık  ABD  ve İngiltere bu politikadan vazgeçmiştir)  günümüzde   ‘’ Kültürel emperyalizm’’in en  çok kullandığı sektörler yazılı ve görsel olmak üzere MEDYA ile  SİNEMA sektörleridir. İki sektörde çok önemli propaganda aletleridir ( ‘’ alet’’ sözcüğü burada  siparişle yazı yazanlara  (KİRALIK KALEMLERE)  atıf yapılarak özellikle kullanılmıştır).

Medyayı propaganda vasıtası olarak en iyi kullanan devletler İsrail ve ABD’dir. Bir misal vermek gerekirse Irak’ta  1. Ve 2. Körfez Harekatları,   Libya’da  Muammer Kaddafi’ye karşıaçılan savaşlarda  basın yolu ile bütün dünya kamuoyuna  çok yoğun bir propaganda yapılmış, insanlar ABD’nin  Irak’a  ‘’ demokrasi getirmek’’  için Körfez Harekatı’nı düzenlediğine ikna edilmişlerdi.  Aynı şekilde Kaddafi’ye karşıda medya propaganda aracı olarak kullanılmış, Libyalıları ‘’ bir diktatör’’den kurtarmak için’’  bu ülkeye saldırılar yapıldığı söylenmişt. Oysa asıl gerçek iki ülkedeki petrol kaynaklarını  ele geçirmekti.

Sinema sektörü özellikle Hollywood  en iyi propaganda yöntemlerinden birisi olarak kullanılmıştır. Hollywood’da çekilen filmlere baktığınızda – ne tür film olursa olsun-  üç ortak özellik görürsünüz :

– ‘’ Amerikalı’’. Nasıl bir Amerikalı?  Herşeyin ‘’ en’’i.   En güzel, en cesur, en akıllı, en kurnaz, en güçlü…..Ve, mutlaka Amerikalı kazanır.

– Bütün filmlerde mutlaka Amerikan Bayrağı gösterilir. Fakat öyle bir zamanlama yapılır ki, İnsanlar  ‘’ bilinç altına ‘’ yapılan göndermeyi fark etmezler.

– Bütün filmlerde  Kilise ve İncil  mutlaka yer alır.

ABD Savunma Bakanlığı (PENTAGON) ‘nın  Hollywood’a masraflarını kendisi karşılayarak sipariş filmler yaptırdığı bilinen bir durumdur. Top Gun, Rocky serisi, Er Ryan’ı Kurtarmak buna örnek filmlerdir. Dikkat ederseniz 11 Eylül konulu ve Körfez Harekatı ile ilgili peş peşe filmler gösterimde…  Bütün filmlerde elbette Amerikalı kazanır..Körfez Harekatı ile ilgili bir sürü film ve dizi film gösterilir ama hiç bir filmde şu soru  sorulmaz:  ABD nerede, Irak nerede? ABD’nin Irak’ta ne işi var?

Kültürel emperyalizmin KALICI  sonuç veren yöntemlerinden olan  başka ülkelerde okul lar açılması konusunu sadece Türkiye ile ilgili olarak tek paragraflık bile olsa  bahsetmek zorunluluktur.

Osmanlı’dan bu yana  Türkiye’de ; ABD ( günümüzde tamamı Türkiye’ye devredilmiştir),Fransa, İtalya, Almanya, Avusturya okul açan devletler olmuşlardır.

Mevzu, ana konumuzudan UZAKLAŞMAYA NEDEN OLACAK  KADAR UZUN OLDUĞU İÇİN  bir soru ile kapatıyorum:

Türkiye’de açılan yabancı okullar SİZCE Türk Milleti çok sevildiği için mi açılmıştır?

Günümüz uluslararası ilişkilerinde en etkili ancak en az fark edilen yöntem ; emperyalist devletlerce başka ülkelere gönderilen  uzmanlardır ( Türkiye’de Yabancı Uzmanlar denilen, maaşlarını Türk devletinin  dolar olarak ödediği yabancı devlet görevlileri).

1931 yılında dönemin Başbakanı  İsmet İnönü TBMM’nde yaptığı konuşmada şöyle diyordu:

‘’ …..Lozan’da, Bizim her istediğimizi vermeğe  hazırdılar. Tek istekleri vardı: Türkiye’ye kendi uzmanlarını göndermek. Ben bir emir veriyorum daha emri alan memur çalışmaya başlamadan başka ülkelerden Bana itirazlar geliyor. Ne çabuk haber aldınız böyle bir emir verdiğimi? Sonrada Türkiye’de ‘’ yabancı uzman’’ adıyla çalışanlar çalışmaları engelliyor. Engelleyemiyorsa geciktiriyor…’’ .

1931’deki bu konuşma,  günümüzde devletimizin  bütün bakanlıklarında görülen ( özellikle milli eğitim ilgi alanlarıdır) yabancı uzmanların  NE İŞE YARADIKLARININ yanıtıdır.

 

  1. Dünya Savaşı’ndan sonra galip devletler   sömürge anlayışlarında ve başka bölgelere hakim olmada yeni bir dönem başlattılar.

ABD’nin Truman Doktrini ve Marshall Yardımı,  Sovyetler Birliği’nin Almanya’nın bir kısmı ile  Polonya, Macaristan işgallerinden sonra dünya iki büyük gruba bölündü. Rusların ve  ABD’nin liderliğinde bundan sonra emperyalist devletler ‘’ birbirleri’’  askeri savaş yapmak yerine  iki yeni anlayışla rekabet etmeğe başladılar:

A-     Ekonomik savaş: Güncel bir örnekle açıklayalım. ABD, Rusya Federasyonu’na şu anda ekonomik ambargo uygulamaktadır. AB’de aldırdığı kararla Avrupa Birliği devletlerininde bu ambargoya katılmasın sağlamıştır.

Rusya Federasyonu’nun,  Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’ni  UYDURUK bir referandumla  işgal etmesi ile zirveye çıkan soğuk savaşta Rus ekonomisi ciddi sıkıntıya düşürülmüştür.

Dünyanın en büyük petrol ihracaatçısı  Rusya Federasyonu’dur. ABD’ kendi ‘’ güdümündeki’’ Arap devletleri kanalı ile ( özellikle Suudi Arabistan) petrol üretimini artırdı. Bu arada OPEC toplantısında da ‘’ üretimin azaltılmaması’’ kararı alındı.

Bu gelişmeler sonunda Rusya Federasyonu’nın 01 Aralık 2014 tarihine göre mali kaybı ortalama 100 ( yüz) milyar dolar civarına ulaştı ( Prof. İlter TURAN( Bilgi Üni. Öğrt. Üyesi), Habertürk Ana Haber Bülteni,  01. 12. 2014, saat:  13.20).

Rusların bu kadar büyük ve devam eden ekonomik kayıba iki yıl kadar dayanabileceği  söylensede ( aynı haber bülteni) mali ve ekonomik kayıplara direnmekte çok zorlanmaktadır. Bu nedenle  Karadeniz Ülkeleri  Ekonomik İşbirliğiToplantısı için gelen Başkan Putin, Türkiye’ye sattıkları doğalgazın fiyatında % 6’lık indirim ve daha çok gaz verme teklifinde bulunmuştur.  Sanayi Bakanı’nın açıklamasına göre Türkiye’nin isteği % 15’tir. % 6’lık indirimli satış 01 Ocak 2015’te hemen başlayacak ancak Türkiye’nin daha fazla indirim isteği pazarlıkları devam edecek. Rusların ‘’ Kendiliklerinden’’ böyle bir indirime gitmeleri mali ve ekonomik sıkıntının boyutunu göstermesi bakımından önemli bir göstergedir.

Yaşanılan ekonomik sıkıntı nedeni ile Ruslar Kafkasya’da zorlanmaktadır. Çeçenistan’daki varlığını askeri güçle yani zorbalıkla  sürdürebilirken, Dağıstan’a ise hakim olamamaktadır. Ayrıca Çin her zaman çekindiği bir  devlettir.

B-      Küresel düzeni kuranların birbirleri ile ikinci rekabet yöntemleri,   Hakimiyet kurdukları devletler üzerinden birbirleri ile ‘’ bilek güreşi’’ yapmalarıdır.  Bu stratejiyi  ‘’ filler dolaşırken, çimenler ezilir ’’ şeklinde  ifade edebiliriz.

22 Kasım 2003 tarihinde Gürcistan’da yapılan seçimleri Rusya yanlısı Eduard Şevardnadze kazanmıştı. Ancak Batı yanlısı Mihael Şakaşvili  bu sonuca itiraz etti ve Gürcistan’da olaylar çıktı. İşte bu karışık dönem sonunda Şevardnadze yönetimi ( yeniden yapılan seçimler sonunda) kaybetti. Bu iktidar değişikliği dönemine ‘’  Gül Devrimi’’ denildi.

21 Kasım 2004 yılındaki Ukrayna cumhurbaşkanlığı seçimleri  döneminde başlayan ve 2005’e kadar yaşanan olaylara Turuncu Devrim denilir. Rusların desteklediği Victor Yanukoviç’e karşı Batı’nın desteklediği  Victor Yuşçenko cumhurbaşkanlığı seçimlerini  kazanmıştır. Ancak Ukrayna’ya stratejik nedenlerle çok ihtiyacı olan Rusya, doğalgazı bir silah olarak kullanıp, Ukrayna’ya ihtiyacı olan doğal gazı önce hiç vermemiş sonra  Ukrayna’ya  daha önce verdiği doğalgazın ücretini hemen ödemesini isteyerek ekonomik açıdan  zor durumda bırakarak  ( bir anlamda cezalandırarak) Ukrayna’nın  Batı ile ilişkilerini sınırlamıştır.

       03 Aralık 2014 günü Rusya Federasyonu Başkanı Putin yaptığı açıklamada şöyle diyordu:

‘’ Rusya etrafında renkli devrimler yapılmasına izin vermeyeceğiz.  Uygulanan ekonomik ambargoya itaat etmeyeceğiz ‘’.

Yukarıda verdiğimiz  iki örnekte görüldüğü gibi iki emperyal devlet Gürcistan ve Ukrayna üzerinden birbirlerini sıkıştırmaya çalışmakta.

Benzer durum bu sefer ABD’nin aleyhine olarak Rusya Federasyonu tarafından Suriye üzerinden ABD’ye yapılmıştır. Ruslar, BM’in Suriye aleyhine kararlar almasını engelledikleri gibi, Beşir Esad’la ilgili her türlü görüşmede Esad’ı açıkça korumuşlardır.  İki devletin rekabetinden;   Suriye’de  Şii – Sünni savaşı,  üç büyük gruba bölünen Suriye, ikibuçuk milyon   Suriyeli mültecii, yerinden indirilemeyen Beşir Esad yönetimi  ve iç savaş kaldı. Ruslar bu sonuçla  İngiltere ve Fransa’nın desteğini alan  ABD’nin   ‘’ tek başına’’ Suriye’de egemenlik kurmasını engellemiş oldu.

ABD – Rusya Federasyonu  mücadelesi ne örnekler verilirken Türkiye’nin durumuna  değinmek gerekir.

Türkiye bizzat Hükümetin birçok defa açıkladığı gibi ABD ile ‘’ stratejik ortak’’tır.                                               Ancak şu anda yıllık otuz milyar dolarlık ticari durumun en kısa sürede yüz milyar dolara çıkarılması planlamaları, Rusya’da özellikle inşaat ve alt yapıdaki Türk şirketleri, Rusların Akkuyu’da inşa edecekleri nükleer santral gibi boyutlar düşünüldüğünde Rusya Federasyonu’da  (ABD gibi) Türkiye için stratejik ortaktır.

Bu yazının  başlığı olan soruyu tekrar sorarak bitirelim:

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER NE İŞE YARAR ?