Çok eskiden beri devam eden birlikte çalışmanın, güzel ve sıkıntılı dönemleri paylaşmanın sonunda öyle bir bağ oluştu ki, Zehra Yıldız, Gönül Kalcı ve Ben Mehmet Dumanoğlu arasında. Önümüze çıkan her problemi paylaştıkça sıkıntılar azaldı, güzellikleri paylaştıkça,  sevinçler arttı.

Biz “yapışık kardeşler” gibi olduk. Zehra’nın kızı bir üniversiteye yerleşince aynı duyguları paylaştık, hepimiz sarıldık, öptük Ilgın’ı. Gönül’ün kızının kolu kırılınca hepimiz telaşlandık, nasıl koştuk Gönül’e ve benim ender görülen fakat kontrolde zorlandığım öfke patlaması nöbetlerimde nasıl da ikisi birden bana müdahale ediyorlar, kırmadan, dökmeden.

Birbirimizi çok iyi tanıyoruz ama daha da önemli bir şey var; BİRBİRİMİZİ TAMAMLIYORUZ. Hepimiz farklı karakterlerde olduğumuzdan birbirimize çok iyi yardım ediyor, destek oluyoruz. ‘’Bu benim işim değil’’ hiç demedik, mesela. Kim o anda uygunsa o yaptı, yapıyor, yapacak…

Hepimiz farklı karakterdeyiz demiştim ya, açalım biraz; Zehra; işinde çok dikkatli, mesai kavramı olmayan birisidir. Başladım mı bitirmelidir. Kendi işi olmasa bile sizin adınıza yapar. Yeter ki iş bitsin. Ama çabuk kızar. EN ÇOKTA bana kızmıştır. Herhalde elli, altmış defa azarlamıştır beni. Hiç kırılmamışımdır ona. Bilirim ki, benim için yapıyor.

Gönül müthiş dikkatlidir. İşinde hata yaptığı görülmemiştir. Abarttığımı düşünmeyin, hata yapmamıştır henüz işinde. Müthiş sır saklar. Eskilerin deyimi ile “ketum”dur. Tıpkı Zehra gibi her şeyinizi paylaşabilirsiniz.

Benim yüzümden ikisi de çok sıkıntı yaşadılar. Fakat bir defa bile tepkilerini görmedim. İmâ da bile bulunmadılar. Benim uzun süre KAPALI ORTAMDA KALAMAMAK, sürekli HAREKET ETME İSTEĞİ, BOŞ VERMİŞLİK gibi yanımdakilere sıkıntı veren davranış özelliklerim (tavrım, karakterim) vardır. Bu durum;  onların, bana hep destek olmalarına hatta benim işlerimi yapmalarına neden olmuştur.

Bütün bunların sonunda ne oldu biliyor musunuz? KOŞULSUZ BİRBİRİMİZE GÜVENİYORUZ ve karşılıklı SAYGI DUYUYORUZ. İyi ki Onlar var. Aslına bakarsanız, bir kurumdaki huzurun ve mutlu çalışma ortamının temelinde “karşılıklı güven” ve “karşılıklı saygı” vardır.  Güven ve saygı yoksa insanlar birlikteliği PAYLAŞMAZLAR. Bir müddet sonra bölünmeler,  derken dedikodular başlar. Sonra da ekonomik veya mali hesaplar, beklentiler oluşur.  Artık KAMPLAŞMALAR ve İNATLAŞMALAR başlamıştır.

Böyle bir ortamda “birini, diğerine” tercih edersek,  yanılmış veya yanıltılmış olabileceğimizi aklımıza getirmezsek, etki altında kalırsak, Kurumumuzdaki BÖLÜNME VE ÇEKİŞMELER;  ÖNCE “PERFORMANS” SONRA DA “BAŞARI” DÜŞÜKLÜĞÜNE neden olur. Bu sonucun nedenlerini araştırırken;  istersek,  Kendimizi masum gösterecek ama DOĞRU DA OLMAYAN gerekçeler bulabiliriz. Doğru mudur?  EVET.

İşte Zehra, Gönül ve Ben daima “birlik, güven, özveri, çalışma” anlayışını hem kendi aramızda, hem de çalışma arkadaşlarımız arasında gerçekleştirmeye çalıştık. Kendi aramızda başardık. Diğer arkadaşlarımız arasında BAŞARABİLDİK Mİ? HAYIR.

NİÇİN?

Yanıtı, Bu yazının içinde saklı. ONU DA SİZ BULUN.