Bugün 23 Mayıs 2010. İki gündür Ankara’da sık aralıklarla yağmur yağıyor. Yavaş, sessiz, hem güneş, hem de yağmurun olduğu anlar var. Çok hızlı, gürültülü, bardaktan boşalırcasına, bazen iki saat hiç durmadan ve aynı tempoda,  bazen de bir, iki dakika sürüp ardından güneş açan, bir an dolu ile karışık.

Evimin balkonunda durup değişik vakitlerde uzun süreli yağışını seyrettim, yağmurun. İnsanların yaşamına benzettim onu. Her yağış biçiminde bir insan tipi gördüm çevremizden.

Yağmurla ilgili ne kadar çok şarkı bestelenip söylenmiş. Nasılda etkilemiş insanların ruhlarını. Çoğumuz farkında bile olmadık. Olmadık ama şarkılardan ya da yağmurlardan sırılsıklam olduk, ıslandık hiç şikayet etmedik.  En azından Ben hiç sızlanan birine rastlamadım.

Şu anda saat, 08.22 ve sessiz bir yağmur var. Sakin,  yavaş, ince-ince. Benim en sevdiğim şekli. Böyle bir yağmurda en güzeli –birkaç defa yaptığım- denizde yüzmektir. Hiç yorulmazsınız. Düşünsenize; ‘’altta ölüler, üstte diriler’’ bir düzen içinde var olup, DURURKEN, Sen;  denizde ileriye kulaç atıyorsun, keyfince. Kırk, elli kulaç atıp, dalıyorsun derinlerine suyun.  Elli, altmış saniye sonra fırlıyorsun suyun üstüne, sular akıyor kafandan denize doğru yer çekimine itaat ederek. Şimdi de uzanmışsın sırt üstü say ki yataktasın, yüzüne vuruyor yağmur damlacıkları ve sesini duyuyorsun; ‘’ŞIP,ŞIP’’.

Hayatımızın 15-25 yaşları arası ortalama böyledir genellikle. Bazılarımızın ömürlerinde hep yavaş, ince, sakin yağan yağmurlar vardır sadece. ’’Talihin bu mutlu azınlığı ‘’ farkındadır çoğunlukla, çarşaf gibi denizde yüzdüklerinin, yağmurun altında.

Saat 12.17 oldu. Yaklaşık on iki dakikadır Gök gürültülü. Kıyamet kopuyor yukarılarda. Bulutlar çarpıştıkça birbirleriyle sanki yıldırımlar düşecek. Yağamadı bir türlü.

Böyle havaları ‘’ elinden gelen her şeyi yapan fakat bir türlü başarılı olamayan’’ Kısmetsiz ‘’ insanlara benzetirim. Onlarda on iki dakikadır gürleyip duran hava gibidirler bir türlü yağamazlar. Bir defa yağabilse öyle rahatlayacak ki…

Bir defa yağabilse geçmişinin bütün hırsını çıkaracak, sular sele dönüşecek.  Kimileri için Harran’a bereket olacak, bazılarına ne öfkesi olacak, ne muştusu. Görmezden gelip birilerini, hıncını alacak kimilerinden…  Fakat YAĞABİLSE… Gürültüden,  kurbağalarla, kuşlar ürküyor sadece.

Mayıs ayında olduğumuzdan hiç yağmadı iki gündür ama bir de ‘’ sulu sepken’’ dedikleri yağış vardır. Yani ‘’ karla karışık’’ yağmur. Bunlar; kararsız fakat hep fırsat gözleyen insanlara benzerler. Ne yağmurdur, ne de kar. Hava durumuna, rüzgara göre yağmurda olabilir, karda.  ‘’ Her iklimin adamı’’  sanki.  22 Mayıs 2010’da CHP’nin kurultayı yapılmıştı, orada sarı ceketli bir tip vardı. Deniz Baykal genel başkanlıktan istifa ettiğini söyleyince ‘’ yapma, ne olur yapma’’ diye ağlıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan seçilince kongrede, baktım tv ekranına kapıyı tutuyor, bağlılığını bildiriyor. Dün yağmurdu, akıyordu yaşlar gözlerinden, şimdi yeni kral var, hesapları tutmazsa KAR YAĞACAK sokaklarına. Sulu sepken  böyle bir şey işte.

Size çok ilginç bir noktayı söylemeliyim, ilkbahara geçiş sulu sepkensiz olmaz. Böyle tiplerde her toprakta görülür. Demokratik solcusu, sosyal demokratı, devrimcisi, muhafazakarı, ülkücüsü. Belki toprağı (lideri) en çok mutlu edenler bu yağmurlardır.  Ne de olsa dolu gibi ‘’ kafasına, kafasına’’ vurmaz toprağın.  Sulu sepken ‘’ kafasına, kafasına vurmaz’’ ama zamanla alivyonu alıp, götürür denizlere. Geriye kıraç toprak kalır… Ali Topuz uyarmıştı ya ‘’ sahte yenilikçilere kanmayın’’ diye. Yağmur mu, Kar mı belli olmaz. Hava durumuna göre Kar’da olabilir, Yağmur’da.

Yağmur yağar, yağar aniden güneş ok gibi fırlayıp bulutların ardından, ısıtıverir ya ortalığı. Havada ne toz kalmıştır, ne nem.  Sarıverir ortalığı parıltılı bir aydınlık.

İşte herkesin sevdiği AN budur. Bütün tasalar bitmiş, mutlulukla, huzurla gülümsüyor insanlar. Kediler sağa, sola bakınıp ağır-ağır ilerliyorlar sokakta. Köşedeki köpek nasılda keyifle esniyor şuna bakın, nerdeyse midesi görülecek. Balkondaki oğlanda gülümsüyor, karşı balkona…

Artık kasvette yok, boğan rutubette. Sıkıntılar bitti ruhumuzda,  Güneş göründü çıkıyoruz yola, ‘’ Bismillah’’ diyerek. Ancak dikkatli olmalı hemen gevşememeliyiz. Yağmurun doldurduğu çukurlar olabilir,  göremeyebiliriz yollarda…

Ben kendimi hep Karadeniz’e benzetmişimdir.  Aniden bastıran yağmur, peşinden açan güneş.  Fırtınaya dönüştüğümde olur ve en çok Kendim korkarım böyle anlarda, Benden. Denizden sertçe kopan, dik yamaçlarım vardır. Anlamayana; ulaşılamaz, Bilene; çıkması kolaydır. Birde; bilen lakin gençliğin toyluğu ile yağmura yakalananı bilirim. Günün;  ikindiye yaklaşmak üzere olduğu, bu nedenle gelemeyen.

Zamanda geri dönülür mü?

Kim bilir? Belki de yeni yağmurlar gerek, ricat etmek için maziye.

Nihayetinde; Karadeniz’e de ‘’ OL ‘’ diyen bir KUDRET var.

Senin memlekette havalar nasıl ?